Kaynaklarımız, torunlarımızın torunlarına yeter mi?
İstatistiksel olarak ve hepimizin öğündüğü konu, dünyanın doğal taş ve mermer rezervlerinin %35-40’ına sahip olduğumuz coğrafyanın tamamına sahip olmamızdır. Bununla beraber, her kaynağın bir sonu olduğunu da biliyoruz.
Sektör sohbetlerinden hatırlayacağınız üç konuyu ele alarak, bunların birbiriyle ne kadar bağlantılı olduğunu ve aslında her ne kadar sonuç gibi görülseler de “neden” olduklarını ve bugün çokça konuşulan “sektör alarm veriyor” tespitinin alarmını kurduğumuz gibi belki kendimiz kapatabilir miyiz sorusunun cevabı üzerine sizlerin huzurunda fikirlerimi paylaşmak istiyorum:
Özelikle alarm konusu ile şunun altını çizmek istiyorum. Sizlerinde bildiği üzere sektörün verdiği her alarmda ve sıkıntısına çözüm üretmek yerine yeni yönetmelikler gibi ilave yükler konularak sektörün alarmı bastırıldı ve yeni konular eskisini unutturdu. Ben çözümü ancak sektörün kendisinin bulabileceği inancındayım. Sizlerinde bildiği örnek üç klişe sohbeti sıralayacak olur isek:
- “Öyle bir ocak ki, torunlarının torununa yeter”
- “Ambalaj maliyetine bu satışlar nasıl yapılıyor? Bu fiyatlara bu mal nasıl veriliyor?”
- “İtalya Carrara taşlarını 10 sene önce 20-30 euroya metrekaresi istediğin kadar alabilirdin, taş satmaya bize gelirlerdi.”
İlk maddeden başlayacak olursak, dünya mermer ve doğal taş rezervleri ile ilgili net bazı tespitleri yaparak işe başlamak gerekir. İnsanlığın belli coğrafyalar içerisinde binlerce yılda geliştiği noktasından olaya bakarsak işimiz biraz daha kolaylaşır. Bugün bu kaynak coğrafyalarını gezip inceleyebilme ve dünya çapında istatistikel bir çalışma yapma olanağına veya zamanına hiçbirimiz sahip değiliz. Duayen meslektaşlarımız da kısıtlı imkanlardan dolayı dünya çapında ticari değeri olan genel bir çalışma yapma imkanına sahip değillerdi. Dolayısıyla coğrafyalar ve içindeki kaynakların, içinde büyüttüğü toplumları şekillendiren ana unsurlardan olduğu teorisi çok dillendirilmese de esasında temeli çok sağlam bir argümandır ve bugün sahip olduğumuz kaynakların karakterlerinin tespiti için gönül rahatlılığı ile kullanabiliriz bence.
Esasında mermer ve doğal taş üretimine yıllarını vermiş birçok meslektaşım gibi, bunun somut olarak tespiti konusunda çok avantajlıyız. Çünkü mesleğimiz gereği o coğrafyaların yetiştirdiği insanlarlada ve coğrafyanın karakterinin ve özeliklerinin en iyi kazındığı ve bugün hafızası diyebileceğimiz mermer ve doğal taşlarla geçiriyoruz zamanımızı ve her iki kaynağı da yakından tanıma ve avantajlı-dezavantajlı oldukları halleri net olarak tespit etme şansına sahibiz. Bu tespitlerden sonra hemen konuya girecek olursak, bence net olarak bugün taşlara bakarak taşların ve kaynakların karakterlerinin içerisinde yaşayan insanlarla çok doğru orantılı olduğunu net olarak görebiliriz bu sayede de sahibi olduğumuz %35 – 40 doğal taş rezervimizin karekterleri ile toplum karakterlerimizi inceleyerek sağlama yapabiliriz.
Dünyadaki doğal taş rezervleri ve toplumların görünen karakterlerine bazı basit parametreler ile bakalım. Taşlar oradaki oluşan toplumun esasında aynası, Örnekleyecek olursak:
- Brezilya’nın doğal taşlarına bakarsak, Brezilya’daki karnavallarla çok ilintili olduğunu, her bir plakanın o karnavalların coşkusunu taşıdığını görürüz.
- Kuzey Avrupa ülkelerine çıkarsak, Blue Pearl gibi bazı granitlerin o soğuk ama muhteşem güzelliklerini, Kuzey Avrupa insanlarının o yüzeysel mükemmelliklerinin ruhlarına çok da yansımadığını, aynı coşkuda olmadığını görebiliriz.
- Veyahut Hindistan doğal taşlarına bakarsak, sonsuz karışıklık içerisinde farklı renklerin bir araya gelip güzel plaklar oluşturabildiğini görürüz. Afrika’ya gidelim, o simsiyah pürüzsüz siyah granitler ile yaşayanlar arasındaki bağ ve acı inkar edilemez.
- Çin doğal taşlarını inceleyecek olursak, inanılmaz büyük projelere imza atabilecek tek düze kusursuz granit kaynaklarının olduğunu ama çok olmanın getirdiği dezavantajdan dolayı sanatsal kısmın veya o son noktanın estetik güzelliğe engel olduğunu net görürüz.
Örnekleri çoğaltmak ve bu teoriyi geliştirmek ve aşağı yukarı aynı sonucun çıktığını görmek bu sektördeki bizler için çok kolay bir tespit. Bunları söyledikten sonra ülkemize ve kaynaklarına baktığımız zaman, bugünkü toplumumuzun özellikleri ve karakteri ile aynı olduğunu hep beraber net tespit edebilmeliyiz. Uzaktan baktığınız zaman hepsi aynı gibi görünse de esasında yakından incelendiği zaman hepsinin çok özel nüanslarla farklı olduğu, maalesef hep beraber bir araya gelse de büyük projelere bu farklılıklardan dolayı imza atamadıkları, bazı münferit çok çok özel kaynaklara sahip olduğumuz ama ancak münferit değerlendirilebileceği, bolca kırılganlıklar içerdiği ve sağlamlaştırılabilir, birleştirilebilir ise doğru harç ile inanılmaz sonuçlar alınabileceği ve kaynakların coğrafyaya çok küçük öbekler şeklinde dağıldığı, ana birkaç büyük merceğe sahip olduğu gibi tespitler bence hem mermer ve doğal kaynaklarımız hem de toplumumuz için kolaylıkla tespit edilebilir. Kendi kaynaklarımız açısından buradaki bence en önemli nokta şudur; kaynaklarımız coğrafyamızın her tarafına küçük küçük yayılmış, pek çok farklı renk ve dokusal özelliklere sahip, hiçbir zaman büyük tekil işler yapılamaz ama hepsi münferiden çok önemli ve özel. Kıymeti bilinir, gerekli emek verilir ise inanılmaz başarılı ve özel eşsiz ürünler ileçok iyi sonuçlar alınabilir. Daha başka bir ifade ile, hammaddemiz bizim değer verdiğimiz kadar değerli. Aynı toplumuza verilen değer ne kadar yüksek olur ise toplum olarak inanılmaz işlere imza attığımız gibi.
İkinci madde ise birinci madde ile çok bağlantılı. Yukarıda tarif ettiğim hammaddemizin gerek küçük kaynaklara bölünmüş olmasından dolayı gerek ise coğrafyamızdaki deprem vb. gibi zorlu şartlardan dolayı aynı ocak içerisinde pek çok renk ve kalitede malzeme bulundurmaktadır. Doğal olarak bu çeşitlilikteki malzemelerin farklı ürünler olarak değerlendirilmesi, geliştirilmesi, gerekli ARGE çalışmalarının hem pazar hem de nihai ürün olarak yapılmasını gerektirmektedir. Hepimizin malumu olduğu üzere sektörün, işimizin ve doğa şartlarının zorlukları ve bunların üzerine bir de olumsuz yönde katlayarak değişen mevzuat değişiklikleri içerisinde ciddi bir mesai harcanmadan bunların yapılması bir hayli zor. Bu durumda sektör olarak bizim piyasa şartlarına göre çok düşük bedelli satışları görmemiz normal olmalıdır.
Problem; bazı işletmelerimizin karlarında hammaddeyi doğal ve neredeyse zanaatkarlık gerektiren özel bir malzeme olarak değil, endüstriyel olarak ne kadar çok üretilirse üretim maliyetlerinin o kadar düşeceği ve karlılığın artacağı yönündeki yanlış düşüncesidir, bugün geldiğimiz düşük fiyat politikasının ana temelini bu mentalite oluşturmaktadır. Doğal kaynaklarımızın ve ocaklarımızın yüksek üretim mantığı ile düşük fiyatla satılması, kaynaklarımız için izlenebilecek en yanlış politikadır. Somut olarak örnek verilecek olur ise, yüzlerce çalışanın ve onlarca iş makinesinin olduğu ocaklar ve ocaklardan üretiminin tamamının “pavers” diye anılan ucuz ve sürümü yüksek olan malzeme olarak üretilmesi, ocaklardan çıkan malzemenin yüksek seleksiyona tabi tutulması sonucu çıkan farklı renklerin yok pahasına satılması gibi.
Üçüncü madde ise esasında ilk iki maddenin uzantısı ve çok ilişkili. Bahsettiğimiz ilk iki maddenin sakıncalarını gören İtalyan meslektaşlarımız ve hükümet yetkilileri, gereken tedbirleri alarak bugün malzemelerinin yanına dahi (bahsettiğimiz 20-30 euro/metrekare fiyat) yaklaştırmamaktadırlar. Esasında burada olan; gizli herkesin mutabık olduğu bir antlaşmanın şartlarının ortaya konması, ortak aklın devreye girmesi ve gereken sabrın gösterilerek münferit hareketlerin geneli bağladığı ve zarara uğratabildiği bilinci ile genelin buna gösterdiği tepkidir.
Bu 3 maddedeki “iki doğru bir yanlışı götürür” şeklinde rahatlıkla yorumlayabiliriz. Biz eğer hammaddemizi doğal bir kaynak ve işlerken sanatsal bir ürün üretir gibi üretir, en ufak parçasına kadar değerlendirecek ürünler geliştirir ve pazarlamasını yapabilirsek bizde İtalyan meslektaşlarımız kadar hızlı fiyat artışları ile ürünlerimizi pazarlayabiliriz. Ayrıca; şunuda göz ardı etmemek lazım: Sektöre, hiç vergi ödemeyen, hiç bir kurala tabii olmadığını düşünen mentaliteye artan iş, mevzuat yükü ve sektörün doğasından kaynaklanan zorluklarına, risklerine dayanabilecek torunlar bulunabilir ise;
O zaman hepimiz torunlarımızın torunlarına yetecek kadar hammaddeye sahibiz…