Sektörümüzü yakından ilgilendiren birçok sorunla aynı anda mücadele etmeye devam ettiğimiz, tüm dünyanın ekonomik ve siyasi olarak çokça çalkantılı ve istikrardan uzak olduğu bu dönemde işlerimizin istikrarını korumaya çabalıyor, ocaklarımızın, tesislerimizin, fabrikalarımızın sürdürülebilirliğini sağlayacak önlemler üzerine kafa yoruyor, bir yandan mevcut müşterilerimizin istikrarlı çizgisini korumaya çabalarken diğer yandan fuarlara katılmaya ve yeni pazarlar yaratma çabalarımıza devam ediyoruz. Umudumuzu her daim canlı tutmaya alışık olduğumuz Türk iş insanları, madencileri ve mermercileri olarak çok zor günlerden geçtiğimiz şu dönemde bu kısa ve öz yazı vesilesiyle özet bir değerlendirme yapma fırsatını yakaladım.


Çincede “kriz” kelimesi “tehlike” ve “fırsat” anlamına gelen sembollerin bir araya gelmesi ile oluşuyor. Her kriz, her tehlike eğer bizler hazırsak bir fırsatı da içinde barındırıyor. Zor zamanlardan geçtiğimizi her gün takip ettiğimiz ve yakinen analiz ettiğimiz ekonomi ve dünya siyaseti haberleri vasıtasıyla değerlendiriyor, ihracat pazarlarımızdaki daralmayı derinden hissediyoruz. Her kriz bir fırsatlar topluluğunu, fırsatlar ise değişimi getiriyor. Dünya değişiyor, içinde bulunduğumuz ekonomik sistemler ağır eleştirilere maruz kalıyor, dünya siyasetinde çetin bir dijitalleşme ve ticaret savaşları hüküm sürüyor. Tüm bu gelişmelerin bizlerin işlerine etki etmeyeceğini düşünmemiz imkân dahilinde değil. Ülkelerin birbirini maruz bıraktığı bu politikalar Çin ekonomisini başka bir yere evirirken Hindistan’ı şimdilik olumlu anlamda ön plana çıkarıyor, Suudi Arabistan’daki gelişmeler mermer dünyasını heyecanlandırırken, Çin ve İtalya’nın bu pazara ihracat yapma isteği işlerimizi ve ürünlerimizi yeni bir rekabete hazırlanmaya zorluyor. Doğal taş sektörü gerek ocakçılık gerek fabrikacılık gerekse toptancılık, son kullanıcıya ürün sağlama ve projelere taş sağlama anlamında çok çetin bir rekabet baskısı ile sürekli mücadele halinde. Gerek hammaddeyi sağlayan ocaklar gerek son ürünü pazara sunan fabrikalar ve müşterilerimiz maalesef fiyat üzerinde rekabet etmekten kurtulamıyoruz. Arzın kontrolü ve taşlarımızın piyasadaki değerini (yani müşterilerimizin kâr marjını) koruyacak şekilde özenli dağıtımı konusunda hepimiz şirketlerimiz ve ürünlerimiz özelinde mutlaka daha korumacı satış ve fiyat politikaları oluşturmakla yükümlü olduğumuzu düşünüyorum. Maden ve doğal taş sektöründe hammadde her şeydir. Olmazsa olmazımız olan, dünya üzerinde bir kez daha oluşmayacak bu değerli maden ve mermerlerimizi “önce insan ve çevre, sonra madencilik” prensibiyle en verimli şekilde üretmeye devam etmeli ve değerinde satmak için akılcı satış ve üretim politikalarımızı hepimiz şirketlerimizin değerleri çevresinde hayata geçirmeliyiz. Doğru politikaları oluşturmadığımız takdirde müşterilerimiz ürünlerimizle uzun soluklu çalışamayacaklar ve alternatif ülkelerden mal arayışlarına gireceklerdir. Bugün Çin ve Hindistan’da doğal taş payının İtalya, Kamboçya, Brezilya, İspanya ve Meksika gibi başka ülkelere kaymaya başlamasının sebebi budur. Türk doğal taş sektörü bugünden itibaren ortak bir vizyonda buluşabilirse, Türk doğaltaşının pazar payını kaybetmesinin önüne hızlıca geçilebilecektir.
Hammadde her şeydir konusunda üretim verimliliği açısından da çok kısa bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Dünya sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve teknoloji konularına odaklanmış durumdadır. Doğaltaş sektöründe telli katraklardan sonra çok ince telli (Türkçeye kıl katrak olarak da çevrilen) katraklar da oyuna dahil olmakta ve hammadde verimini %30’lara kadar arttırabilmektedir. Sektörümüz de bu gelişmeleri yakından takip etmeli, çok da acele etmeden hesabını ve değerlendirmesini yapmalı ve üretim verimliliği artışı, ayrıca rakiplerimizin yakalayacağı bir adım önümüze geçme şansını da kaçırmadan gereken yatırımlarını yapmalıdırlar.
Yazının başında belirttiğim gibi Türkiye doğaltaş ve madencilik sektörü birçok sorunla farklı cephelerde aynı anda mücadele etmektedir. Sorunlarımızı tek tek tespit edip hangi sorunların çözümlerinin bizim elimizde hangilerinin çözümlerinin ise kontrolümüzün dışında olduğunu iyi tahlil etmemiz, enerjimizi ve stratejilerimizi buna göre oluşturmamız gerekiyor. Sektörümüz uzun bir zamandır öncelikle yatırım güvencesine, izin süreçlerindeki belirsizlikler ve gecikmelere, aşırı yüksek ve ödenemeyecek seviyelere gelen orman bedellerine, kurumlarca madenciliğe yasaklı alanların yasalara aykırı ve/veya yetki aşımı ile kontrolsüzce kilometrelerce genişletilmesine, mevzuatlarda sektörün görüşü alınmadan ya da görüşlerini hiç dikkate almadan yapılan değişiklikler ile ve yanlış bilgilerle hak etmediği ölçüde olumsuzlaştırılan algımızın düzeltilmesi gibi bir çok ana sorunların çözümüne odaklanmış durumdadır. Sorunlar krizleri, krizler fırsatları, fırsatlar ise değişimi zorunlu kılarlar. Değişim ise iş birliği yapmayı gerektiriyor. Ancak ve ancak iş birliği yaparsak ve ortak bir paydada buluşabilirsek tüm sektöre “birleştirici bir vizyon” kazandırabiliriz.
Bizleri birleştirici bir vizyonda buluşturmak ve sektörü istikrarlı bir yapıya büründürmek için çabalama rolü tabii ki senelerdir bu konularda çalışmalar yapan değerli STK’larımıza , İhracatçı Birliklerimize, Sanayi ve Ticaret Odalarımıza ve bu amaca gönül vermiş iş insanlarına düşüyor. Sektörü ileri taşıyabilmek yukarıda değindiğim birçok farklı cephede mücadele edebilecek yetkinlikte ekipler kurmayı ve stratejiler belirlemeyi gerektiriyor. Sorunlarla mücadele ederken ihracatın ve üretimin olmazsa olmazı işçi sağlığı ve iş güvenliği prensiplerinin, pazarlama, tanıtım ve ülkemizin değerli doğaltaş ve madenlerinin hikayesinin tüm dünyaya doğru bir iletişimle, vazgeçmeden anlatılmaya devam edilmesini zorunlu kılıyor. Ürünlerimizin teknik özellikleri dışında, rakiplerinden nasıl farklılaştığı, ortaya çıkışı ve gelişimini, duygulara hitap eden yönlerini ve ürünlerimizin hayatın her alanına kattıklarıyla ilişkisini anlatan bir hikâye ortaya çıkarılmalı ve çağın gerektirdiği uygun bir iletişim diliyle potansiyel tüm pazarlara aktarılmalıdır. Pazarlamada hikâyenin her şey olduğuna inanıyorum.
Sektörümüzü temsil eden değerli STK’lar ve biz madenci ve doğaltaş tutkunu iş insanları Türkiye’nin eşsiz dağlarından çıkma ürünlerimizin dünyadaki imajını geliştirecek projelere odaklanmalı, tüm sektöre birleştirici bir vizyon kazandırmalı ve hikayesi olan bir doğaltaş ve madencilik markası yaratmayı amaç edinmeliyiz.
STK’larımız yıllar içinde uygulanan teşvik ve tanıtım politikalarının amaçlarına ne ölçüde hizmet ettiğini araştıran bilimsel çalışmalara yönelmeli, gelecekteki teşvik, markalaşma ve fuar çalışmalarına bu minvalde yön vermelidir. Kamu kaynaklarını kullanarak özel yatırımları desteklemeye devam edeceksek, stratejik hedef ve teşvik araçlarımızı sürekli gözden geçirmemiz gerekiyor. Kalkınmada başarılı olmuş ülkelerin tümü bunu ihracatla başarmışlardır. Ortak hikâye etrafında markalaşma, Made in Türkiye ibaresinin itibarının arttırılması ve böylece ihracatın ve değerinin arttırılması, sektörümüzün yapısal sorunlarının kamu ile birlikte çözüme kavuşturulması hepimizin en büyük önceliği, konsantresi ve mesaisi olmalıdır. STK’larımız sektörümüzün değişen ortama uyumunu sağlamak ve değişen koşullarda başarılı olabilmesini mümkün kılmak için stratejiler geliştirecek ve biz iş insanlarını bu stratejiler hususunda yönlendirmeyi ilke edineceklerdir. Biz ihracatçıların sürdürülebilirlik ve dijitalleşme konularındaki atılımları yakalamaları için plan ve projeler oluşturacaklardır. Bu bağlamda sektörümüzü ilgilendiren her alanda öneriler hazırlanmalı, yönetim süreçleri, yetki ve sorumlulukları belirlenmeli ve bu yazılı öneriler STK’larımız adına bir kurum kültürü haline getirilmelidir. Bizler sektör olarak herkes tarafından kabul edilen değerleri saptamalı ve bunları kurumsal bir politika ve kamu ile sağlıklı ilişkilerin bir aracı haline getirmeliyiz. Kamu ile siyaset üstü ve sağlıklı ilişkilerin tesis edilmesi çok önemli. STK’larımız bunu başarmanın yollarını mutlaka bulacaklardır, bulmalıdırlar.
Sektörü temsil eden kurum ve STK’larımız düzenlemelerin doğru, yeterli ve etkili olabilmesi için kamu otoritesinin yanında, yardımcı ve aydınlatıcı bir yol üstlenmek zorundadır. Bu da kurumlarımızdaki yetki sahibi arkadaşlarımızın sektöre, mevzuatlara, maden hukukuna ve dünya doğaltaş ve madencilik sektörünün nereye evrildiğine çok iyi hâkim olmalarını gerektiriyor.
Sektörümüzün ortak yararlarını asgari müştereklerde birleşerek dile getirme görevini üstlenmesi adına onsekiz STK’nın bir araya getirildiği Maden Platformu’nu kurmayı başarmış bir sektörün paydaşlarıyız. Bu kamu ile sağlıklı iletişimin en verimli anahtarıdır. Mutlaka dikkatle ve özenle sürdürülmeli, yıpratılmamalıdır. Sektörün tüm yapısal, uzun ve kısa vadeli sorunları hakkında uzman çalışma grupları kurulmalı, mevcut gruplar geliştirilmelidir. Bu grupların hazırladığı raporlar sektör temsilcileri tarafından büyük bir dikkat ve özenle kamuya iletilmeli, bürokratlar, siyasiler sorunlar ve çözüm önerilerimiz hakkında aydınlatılmalıdır. Yapısal ve her yıl dünya konjonktürü nedeniyle bir yenisi eklenen sorunlarımızı çözebilmek adına kamu ile karşılıklı güvene dayalı ilişkileri kurumsallaştırarak daha sağlıklı bir görüş alışverişinin sürmesi için çabalamaya devam etmek zorundayız.
Umarım düşüncelerimi belirtmek üzere değerli doğaltaş basını emekçilerimizin talebi üzerine yazdığım bu yazı siz değerli doğaltaş ve madenci iş insanlarının dikkatine değer bulunacak ve bizleri sektörün sürdürülebilirliği ve doğru şekilde gelişmesi yönünde ortak paydada düşünmeye sevk edecektir.
