Cumartesi , 5 Ekim 2024
Anasayfa Manşet Madencilik Faaliyeti Yapılmayan Bir Ülkenin Bekasından Söz Etmek Mümkün Değildir
Manşet

Madencilik Faaliyeti Yapılmayan Bir Ülkenin Bekasından Söz Etmek Mümkün Değildir

2023’ün Türkiye için en önemli olaylarının başında büyük deprem felaketi geliyor. Deprem sonrası arama kurtarma faaliyetlerinde madencilerin üstlendiği rol gerçekten çok büyük ve önemliydi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu sorunuz vesilesiyle asrın felaketinde yaşamlarını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza ise acil şifalar diliyorum. Uluslararası düşünce kuruluşlarının 20. Yüzyılın başından bu yana Dünyada gerçekleşen ilk 10 büyük ve yıkıcı deprem olarak teyit ettiği bu felaketten etkilenen depremzede vatandaşlarımızın yaşamlarının bir an önce normalleşmesini ve yaralarının sarılmasını temenni ediyorum.

Deprem sonrası sizin de ifade ettiğiniz gibi madencilerimiz ortaya koydukları olağanüstü performansla halkımızın gönlünde önemli bir yer edindiler. Mesleki tecrübeleri ve özverileri ile binlerce insanımızın yaşamını kurtardılar. Maden işverenlerimiz sahip oldukları tüm kaynakları deprem bölgesi için seferber ettiler. Bu konudaki çalışmalarımız halen devam ediyor. Madencilerimizin fedakârlıkları olmasaydı birçok yurttaşımızı maalesef kaybetmiş olacaktık.

Türkiye ekonomisi için madencilik sektörünün önemi nedir? 2022 yılı madencilik sektörü açısından nasıl geçti? Sektörün hedefleri neler olmalıdır?

Kısaca söylemek gerekirse bir ülkenin ekonomisi için madenciliğin önemi çok ama çok büyüktür. Türkiye 2022 yılını bir önceki yıla göre yüzde 9’luk bir artışla, 6,5 Milyar Dolarlık maden ihracatıyla kapattı. Sektörün önünü tıkayan faktörler olmasa çok daha farklı rakamlardan söz ediyor olabilirdik. İhracatımızı neden 50 milyar dolar seviyesine çıkarmayalım? Bunu yapabilecek kaynaklara ve girişimci profiline sahip bir ülkeyiz. İthalata ihtiyaç duymadan yapılan maden ihracatının ülkenin makro ekonomik verilerine olan doğrudan katkısı göz ardı edilemez.  Maden ihracatımız her geçen yıl daha da artmanın yanı sıra çeşitlilik de kazanmaktadır. Daha önce yer almadığımız piyasalarda girişimcilerimiz önemli başarılara imza atıyorlar. İtalya gibi yeni piyasalara açılan maden yatırımcıları ülkeler arasındaki ticari dengeye de pozitif katkı sunuyorlar. Yani ikili ekonomik ilişkilerdeki konumumuzun güçlenmesine madencilik sektörü destek oluyor. Ancak tüm bunlara rağmen halen potansiyelimizin çok uzağındayız. Altını çizerek tekrar ifade etmeliyim ki bu sektörün önü açıldığı takdirde milli hedeflerimize çok daha kolay ulaşırız, cari açığımızı hızla kapatırız, istihdamı arzu edilen düzeylere yükseltiriz, ihracatımızı arttırırız, dış ticaret dengesini yakalarız, ekonomik bağımsızlığımızı tam olarak sağlama yolunda büyük mesafe alırız. Sözün özü ülkemizi ekonomik ve sosyal açıdan devler ligine madencilik sayesinde çıkarabiliriz. Zira Madencilik, ülkemize ekonomik gelir yaratmakla kalmayarak, sanayimizin tüm alanlarındaki ham madde ihtiyaçlarına  cevap veren son derece değerli bir sektördür.

Madencilik platformuna üye sivil toplum kuruluşları tarafından sıklıkla dile getirilmesine rağmen tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum. Yaşamı işlevsel hale getiren araç ve gereçlerin, yüzde 90’ı doğal kaynaklardan, özellikle de madenlerden sağlanmaktadır. Kısacası madenin yokluğu, çağdaş yaşamın da durma noktasına gelmesi demektir. Dünya ciddi bir ekonomik ve sosyal dönüşüm yaşamaktadır. Türkiye bu dönüşüm sürecinin dışında kalamaz, kalmamalıdır. Türkiye’de Dünya’da bulunan 90 maden çeşidinin 80 tanesi işletilebilir seviyede bulunmaktadır. Buna rağmen madencilikte gelişmiş ülkelerde sektörün Gayrı Safi Milli Hasılaya olan oranı ortalama yüzde 7 dolaylarında iken bizde bu oranının yüzde 1,3 seviyelerinde kalması kabul edilebilir bir durum değildir. Türkiye’deki maden çeşitliliği ve rezervleri ele alındığında madenciliğin Gayrı Safi Milli Hasılaya katkısının ne denli küçük olduğu görülecektir.  

Katma değeri yüksek bir ticari faaliyet olan maden üretiminin teşvik edilerek artışının sağlanması, ülkemizin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Enerji bağımsızlığının yolu da madencilikten geçer. Türkiye’nin ilk elektrikli otomobil üretim sürecinde batarya teknolojisinde kullanılan nadir toprak elementlerinin önemi bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Elektrikli araçların pillerinden, akıllı telefonlara, elektronikten savunma sanayiine kadar birçok üretimde kullanılan 17 nadir toprak elementinin dünya genelindeki üretimi tüketimi karşılamamaktadır. Bu madenlerin ülkemizdeki kaynaklardan elde edilebilmesi teknolojik ve ekonomik rekabette bize büyük bir avantaj sağlayacaktır.

Dolayısıyla, yerlilik ve millilik düzeyi belki de en yüksek sektör olan madenciliğin önündeki engeller mutlak surette kaldırılmalıdır. Sektörün önünün açılmasıyla birlikte, 40 milyar dolarlık maden ithalatı yaparken 6,5 milyar dolarlık ihracat yapabilen Türkiye aradaki açığı kendi kaynaklarını kullanarak en kısa sürede kapatabilecektir. Böylelikle ülkeden döviz çıkışı engellenecek ve ekonomik göstergelerimizin iyileşmesine büyük bir katkı sunulmuş olacaktır. 

Olağanüstü dönemlerde sanayi üretiminin kesintiye uğramaması, dışa olan bağımlılığın asgari düzeye indirilmesi ve alınması gereken kararların rahatlıkla alınabilmesi için de ülkenin yerli kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılması esastır.

Toplum olarak madencilik sektörüne bu çerçevede yaklaşmalı, bu değerli iş kolunu önemseyerek desteklemeliyiz.

Bu noktada size kamuoyundaki madencilik algısını sormak isterim. MASİS olarak bu konuda neler düşünüyorsunuz, kamuoyundaki olumsuz algıyı değiştirmek için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Bu konu bizim en önemli çalışma alanlarımızdan bir tanesini oluşturuyor. Öncelikle şunun altını kalın çizgilerle çizmek lazım: Madencilik faaliyeti yapılmayan bir ülkenin bekasından söz etmek de mümkün olamaz. Kurduğumuz iletişimin bile madencilik sayesinde olduğunu düşünürsek sektörümüzün yaşamın devamlılığı için taşıdığı önemi daha iyi bir şekilde kavrayabiliriz. 

Sektörümüzdeki çevre bilinci git gide yükselmektedir. Kaldı ki gerçekleştirdiğimiz tüm üretim faaliyetleri, ilgili kamu kurumlarımız tarafından son derece sıkı bir şekilde denetlenmektedir.

Kamuoyundaki algının aksine ülkemizdeki ormanlık alanların sadece binde üçlük gibi küçük bir bölümünde madencilik faaliyetleri yürütülmektedir. Bu alanların büyük bölümü de orman vasfını yitirmiş sahalardan oluşmaktadır.

Türkiye’nin tabiat varlıklarının geliştirilmesi için kullanılan en büyük fonlardan birini ise maden işletmelerimizden alınan bedeller oluşturmaktadır. Bu bedellerin dışında, maden firmalarımızın yürüttüğü rehabilitasyon çalışmaları ve gönüllü ağaçlandırma etkinlikleriyle, geleceğe daha yeşil bir Türkiye bırakmak adına mücadelemiz sürmektedir. Ancak bu konuda da yeni düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Rehabilitasyon alanlarında yapılacak inovatif çalışmaların yasal olarak önünün açılması halinde, daha sürdürülebilir çalışmaların yürütülebileceğini düşünüyoruz. Bu rehabilitasyon alanlarının bakım maliyetlerinin maden yatırımcılarının sorumluluğuna bırakılması şartıyla gelir getirici birtakım faaliyetlere müsaade edilmesiyle birlikte rehabilitasyon alanlarının kalıcı, amaca uygun ve katma değer yaratan bir yöntemle korunabileceğine inanıyoruz.

Madencilerin doğaya düşman, rant dışında bir hassasiyet taşımayan iş insanları gibi değerlendirilmesi, bizleri yaralayan bir bakış açısıdır. Oysa bizim iddiamız, çevreyle dost madenciliğin yapılabileceğidir. Bu iddia olmanın ötesinde yadsınamaz bir gerçektir. Zira ekonomik kalkınmanın, bağımsızlığın başka bir yolu yoktur. Ülkemizin her bölgesinde madencilik çalışmaları çevreyle dost bir şekilde yürütülmektedir. Olumsuzluklar söz konusuysa yapılması gereken şey sektörün toptan yok edilmesi değil, bu olumsuzlukların iş birliğiyle ortadan kaldırılmasıdır. Yaptığımız her çalışmada bilimi önder kabul etmeli, sürdürülebilir madencilik hedefinden asla vazgeçmemeliyiz. MASİS kamuoyunu doğru bilgilendirmek adına hem çevreci projelere imza atmakta hem de iyi uygulamaları kamuoyunun dikkatine sunmaktadır. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz projeler Tarım ve Orman Bakanlığımız ve diğer sektör kuruluşlarımız tarafından ödüllendirilmiştir. Bu çalışmalarımız kesintisiz bir şekilde sürecektir.

2023 yılında çözülmesini beklediğiniz madencilik sektörünün temel sorunlarına ilişkin tespitleriniz ve çözüm önerileriniz nelerdir?

Bu konuda sendika olarak çalışma arkadaşlarımızla birlikte yoğun ve titiz uğraşlar sonucunda muhtelif raporlar hazırladık. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımıza ilettiğimiz raporlarda sektörümüzün öncelikli sorunlarına ve çözüm önerilerimize yer verdik. Dile getirdiğimiz konulara yakın ilgilerinden dolayı sektörümüz adına bir önceki Bakanımız Sayın Fatih Dönmez ve çalışma ekibine teşekkür etmek isterim. Bildiğiniz üzere yeni Cumhurbaşkanlığı Kabinemizde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı görevine Sayın Dr. Alparslan Bayraktar getirildi. Sayın Bakanımız sektörümüzü yakından tanıyan işinin ehli çok değerli bir isimdir. Öyle inanıyorum ki Sayın Bakanımızın öncülüğünde sektörümüz başarılı işlere imza atmaya devam edecektir. Sayın Bayraktar ile de madenciliğin sorunlarına ilişkin istişarelerimiz sürecektir. 

Ayrıca, Tarım ve Orman Bakanlığının yetki alanına giren madencilik sektörü sorunlarına ilişkin görüşlerimizi yetkililerimize değişik vesilelerle iletmiştik. Yeni Bakanımız Sayın İbrahim Yumaklı ile de temaslarımızı devam ettireceğiz. Her iki Sayın Bakanımıza da vazifelerinde üstün başarılar diliyoruz. 

Şunu açıkça ifade etmeliyim ki, madenciliğin önündeki en önemli engel, yasal alt yapının sektörün gelişimine ayak uyduramamasıdır. Kaleme alındığı yıllarda yani seksenli yılların ortalarında ihtiyaçlara cevap veren Maden Kanunu, günümüzün şartlarına göre yeniden ele alınmalıdır. Bu kanun yıllar boyunca yapılan değişikliklerle tabiri caizse yamalı bir bohçaya dönmüştür. Madencilik kanunu sektöre yeni yatırımcıların girişini teşvik edecek bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu süreç sektördeki sivil toplum kuruluşlarından oluşturulan bir komisyonun görüşlerinden istifade edilerek yürütülmelidir. Zira, sektörel kanunlar, sahadaki aktörlerden elde edilecek verilerle hazırlandığında başarılı olabilir ve sektörün ihtiyaçlarına cevap verebilir. Dolayısıyla, hazırlıkları devam eden yeni maden kanunu bu yaklaşımla ele alınmalıdır.

Ayrıca maden mevzuatı tüm maden grupları için tek bir yasal metin olarak kurgulanamaz. Madencilik çok farklı branşları ve uzmanlık alanlarını içeren, farklı disiplinlerle ele alınması gereken kapsamlı bir iş koludur. Farklı madencilik branşları için farklı yasal düzenlemelerin uzman görüşleri alınarak hazırlanması zorunludur.

Madencilik sektörünün çözülmesi gereken önemli bir diğer sorunu ruhsat güvencesinin olmayışıdır. Ruhsat güvencesi bulunmayan maden yatırımcısı önünü görememekte, yatırımları finans kuruluşları nezninde kredilendirmeye uygun görülmemektedir. Koskoca madencilik işletmeleri bankaların gözünde ipotek değeri bile taşımamaktadır. Yeni madencilik mevzuatında ruhsat güvencesini tehdit eden düzenlemeler yer almamalıdır. Zeytin kanunu gibi bilimsel gerekçelere dayanmayan yasal düzenlemeler nedeniyle yer altındaki cevherlerimiz atıl bir şekilde bekletilmemelidir. Madencilik süreçleri ve izin prosedürleri yatırımcının planlama yapabilmesine olanak sağlamalıdır. Yasal uygulamalarda bölgesel ve yoruma açık farklılıklar olmamalıdır. Kamulaştırma işlemlerinde yatırımcı ve yerel halk karşı karşıya getirilmemelidir. Kamu yararı bulunan durumlarda kamulaştırma iradesi devlet tarafından kullanılmalıdır. Yüksek enflasyon etkisiyle %126’ya ulaşan yeniden değerleme oranı maden işletmelerinin ayakta kalmasını zorlaştırmıştır. Maliyetlerindeki artışları satışlarıyla karşılayamayan yatırımcılar sektörden çekilme noktasına gelmiştir. Bu sektörümüzün geleceği açısından büyük risk içeren bir durumdur. Madencilik sektöründe istihdam edilen yüz binlerce çalışan artan maliyetler ve izin bedellerinin yüksekliği nedeniyle işsizlik tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Farklı kamu kurumlarıyla muhatap olmasından kaynaklanan sorunlarımız da mevcuttur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı gibi farklı kamu idareleriyle birlikte çalışmak mecburiyetindeyiz. Bakanlıklar arası koordinasyonun gerek mevzuatta gerekse uygulamada sağlanması bir zorunluluktur. Bu eşgüdümü sağlayamazsak, yatırımcı, bürokrasi içinde boğulur ve sektör için katma değer yaratacak projeler geliştiremez. Bu konuyu da mutlaka ele alıp kamu-sivil toplum işbirliği anlayışı içinde çözmek zorundayız. MASİS olarak tüm bu konulara, akılcı ve hakkaniyetli bir şekilde yaklaşmaya çalışıyoruz. Bu sorunlar çözüldüğünde, Türk madenciliğinin hak ettiği yere gelebileceğine inanıyoruz.

Yüksek bir potansiyelimiz, cesur ve dinamik bir yatırımcı profilimiz var. Bu potansiyelimizi verimli kullanabilmek için firmalarımızın önündeki engelleri el birliğiyle kaldırmalıyız.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Madencilik milli hedeflerimize ulaşma yolunda, mutlaka desteklenmesi gereken çok değerli bir sektördür. Biz kötü propagandalara rağmen milli bilinçle çalışmaya, üretmeye ve katma değer yaratmaya devam edeceğiz. Bu değerli iş kolunu ayakta tutmak zorundayız. Yatırımcıları sektörden uzaklaştırabilecek uygulamalara son vermeliyiz. Çevre hassasiyeti ile madenciliği birlikte yaşatabilmeliyiz. Yer altının göz kamaştırıcı cevherleriyle Türkiye’nin geleceğini aydınlatmak için çalışan madencilik camiamız adına düşüncelerimizi aktarma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

İlginizi Çekebilir

Sonsuz mu?

Kaynaklarımız, torunlarımızın torunlarına yeter mi? İstatistiksel olarak ve hepimizin öğündüğü konu, dünyanın...

Marble İzmir Fuarı Türkiye’nin Sürdürülebilirlik Gururu Oldu!

Prof. Dr. Faruk ÇALAPKULU 35 yıl önce İzmir Kültür Parka bir tohum...

Maden Sektörünün Tamamı Suçlanmamalı

Erzincan – İliç Çöpler’deki maden işletmesinde kayan malzemenin altında kalan dokuz madencimizin...

‘Ülkemiz için çalışıp, ülkemizi hedeflerine ulaştıracağız’

‘Dünya yaşanabilir bir yer olmaya devam edecekse bu yine madenler ve madenciler...